Duygusal gereksinimlerimizi karşılamak için bazen kendimizi feda etmek, çok sevdiğimiz şeylerden ödün vermek zorunda kalabiliyoruz. Aslında duygu almaya çalışıyorken, bir bakmışsın kendi öz duygularından fedakârlık yapmışsın. Bu amacına zıt bir duygu. Fakat kendini en doğal halin ile kabul edip, her şeyi layığıyla yaşamaya başladığında, duygu beklentilerin için bir başka varlığa ihtiyacın kalmayacak. Kendini kabul ettiğinde evrendeki titreşimin yükselecek ve her şeyle uyumlanman daha da kolay olacak. Bunu sağlamak önce kendinle çalışarak olacak, sen önce kendi duygusal gereksinimlerini sağlar, takdir eder, kendini anlar, kabul eder,  onaylar ve kendini dinlersen zaten titreşimin ve uyumun kendiliğinden artacak ve her şey olması gerektiği gibi olacaktır, buna güven.

“Bu dünyaya tek geldik tek gideceğiz” diyorlar, fakat hiçbir insan tek başına bir hayat sürmez, sürmek te istemez. Hayatımızdaki bazı temel ihtiyaçların karşılanması için sadece kendimizin yetmediğini ve başka bir varlığa ihtiyaç duyduğumuzu hissederiz. Dünyanın kuruluşu bile bunun üzerine kurgulanmış gibi... Etrafımızda gördüğümüz hiç bir varlık tek yaratılmamış, hepsinin bir eşi var. Yani ne kadar teknolojik gelişimler olsa da çok fazla kurguların gerçekliğinde de olsak her durumda her şey aslında çift olmaya dayanıp o şekilde ilerleme üzerine kurulmuş. Bu o kadar doğal bir ihtiyaçken bu kadar zorlaştırılması normal mi? 

Bu zorluğu evrenle arandaki bağlantıyı güçlendirdikçe sağlayabilirsin. Bu durum yaydığın enerji ve titreşiminin frekansı ile doğrudan bağlantılıdır. Bazen kendine, içine dönmeye ve kendinle bütünleşmeye ihtiyacın vardır. Bunu dışarıdan alamazsın. Bunu fark ettiğinde bir süreliğine kapılarını dışarıya kapatıp, kendi özünde yaşamak faydalı olacaktır. Zaten daha sonra dışarıdan alman gereken sevgi ve duygusal bağların oluşacak ve duygusal gereksinimlerin için kendinden fedakârlık etmek zorunda kalmayacaksın. Neden peki titreşimin yüksek olduğunda bütünleşmen daha kolay olur?

Çünkü titreşimin seni ilahi güce yakınlaştıran nereden gelip nereye gittiğini hatırlatan hayat amacını fark etmeni sağlayan duygu bütünlüğündür. Titreşimin düşük olduğunda, bedenine, ruhuna ve ilahi benliğine uymayan düşük bir öz bilinçle ya da ego dediğimiz duygu ile yaşıyorsundur. Bedeninin ihtiyacı olan, hücrelerinin canlılığına ve enerjine uymayan yiyecekleri yiyiyor, iyi nefes almıyor, egzersiz yapmıyor, çok fazla elektromanyetik alana maruz kalıyor, saptırılmış inançlar, korkular, kızgınlıklar, kırgınlıklar, suçlamalar, suçluluk, kıskançlık, yargılamalar, utançlar, bağımlılıklar, affedilmeme, şartlı sevgi, kişisel değersizlik, açgözlülük, ayrılık düşüncesi ve zayıflık duyguları yaşıyorsundur. Sana göre bütün bunlar hayatın gerçeği olabilir, problemli eşle geçinmek, mecbur kaldığın için çalıştığın iş gibi... Bu gerçekliği yaşayan sensin. Tıpkı bir robot gibi bilinçaltının sana yazdığı senaryoyu oynamak istemiyorsan, özünde doğru olmadığını hissettiğin, ama artık benimsediğin ve kabul ettiğin o düşük enerjili düşüncelerin seni etkisi altına almasına izin vermeden hislerinle davranıp titreşimini yükseltmelisin. Enerjin yükseldiğinde titreşimin yükselecektir. Sen bir üst frekansa titreşiminle yükselince, kendi içindeki ve başkalarının içindeki ilahi yolculuğa başlayabilir, anlayabilirsin. O dışarıdan beklediğin duygusal gereksinimlerde kendiliğinden gelecektir. Yüksek titreşim sayesinde ruhunla hizalanır, beslenir, canlanır, sağlık bulur ve hayatını kolaylık ve zarafetle sürdürebilirsin.

Sen evrendeki sayısız galaksilerden birinin içindeki bir gezegendesin. Ortalama 70-80 yıl yaşadığın bir CANLI FORMUSUN. Hayatın fark etmediğin kadar küçük aslında; 20-30 kişi haricinde de kimsenin umurunda olmadığını düşünürsek o egolarının ne kadar gereksiz olduğunu anlayabilirsin.

Tıpkı, Amerikalı boksör Rubin Hurricane’nin hayatının anlatıldığı “Another Round” isimli filmde ;

Rubin haksız yere, 22 yıl hapse mahkûm olur.. suçsuz yere hapiste geçen uzun yıllardan sonra Rubin’e sorarlar?;

“Nasıl dayandınız?”

Sorusuna Rubin şöyle cevap verir;

Kendimin dışında hiçbir şeye ihtiyaç duymamayı ve onu istememeyi öğrendim. Sonra kendimi arzularımdan ve gerekli zannettiğim zorunluluklardan azad ettim.. ”O zaman onların silahlarını ellerinden almış oldum..”