Küçük bir çocuğun hislerini ifade etmesi ve bunu hissettirmesi çok kolaydır, çünkü çok doğaldır. Rol yapamaz ve ne düşünüleceğini umursamaz. Sadece ne hissediyorsa onu yapar. Sevindiğinde ağız dolusu gülümser, üzüldüğünde bir anda dudaklarını titreterek kolayca gözyaşlarını akıtır ve kızdığında öfkesini olduğu şekliyle tüm öfkesini özgürce gösterir. Duygularını saklamaz ve saklamaya gerek duymaz.

Büyüdükçe bu doğal duygu ifadelerimiz yerini ifadesizliklere ve içe dönmeye yöneltir bizi. Çünkü diğer insanların nasıl düşünüleceğini düşünmek bizim duygularımızı özgürce yaşamamıza engel olur. Kendimizi daha güçlü hissedebilmek için, duygularımızı içimizdeki çocukla birlikte saklar ve ifadesiz zırhlarımızı giyeriz. Böylece kendimizi korumaya alırız ve öyle olduğunu düşünürüz. Aslında hayatı ne kadar zorlaştırdığımızın farkına bile varmadan…

Bu durum özellikle ikili ilişkilerde kendini daha fazla hissettirir. Daha güçlü, daha kazanan taraf olmak için çabalar dururuz. Böylece birbirlerine öz kişiliğini göstermeden yaşanan yorucu ve samimiyetsiz bir sürü ilişki ile karşılaşırız. 

1 olmayı denemek yerine zıtlaşıp birbirini neden uzaklaştırır insan? Haklı olmak için mi? Sanırım evet ... 

Tam aksine kavganın ve küskünlüğün kazananı yoktur aslında. İki tarafta kaybeder, hem kavgayı hem de yaşanılacak o paha biçilemez duyguları!

Aslında birbirine sımsıkı sarılmak 1 olmak varken, o güzel duyguları paylaşmayı bir kenara atıp ifadesiz zırhlarımızı kuşanıp kendimizi koruma kalkanımızın içine alırız. Buradaki tek derdimiz haklı olmaktır çoğu zaman. Belki de atalarımızdan bize miras kalan savaşçı ruhumuzun dışa vurmasıyla kendimizi koruma duygusudur?

Fakat o içimizde hiç büyümeyen çocuk böyle düşünmez. Bazen onu dinleriz bilmeden ve o zaman hayat bir o kadar kolaylaşır ve bulutlar dağılıverir. Tabi genellikle içimizdeki çocuğu büyüdükçe unuturuz, onu saklarız çok derinlere.. Onu açtığımızda sanki bize zarar verecekler savunmasız kalacakmış gibi hissederiz. Bu düşünceler bize çocukluğumuzu kilitli kapılarda saklamayı öğretir.

Ukraynalı heykeltıraş Alexder Milov “AŞK” heykeli için şunları söylemiştir ; bu kompozisyon bir kadın ve bir erkek arasındaki çatışmayı ve iletişimsizliği gösterir. İçimizdeki çocuklar ise karanlık çökünce parlar ve birbirine dokunmaya ve iletişime geçmeye çalışır. Eğer; telafisi imkânsız bir hata değilse “Bağışla ve sev” demiştir.

İşte tam da bu yüzden hatırlamamız ve unutmamamız gereken ne zaman içimize o karanlık ve çıkmaz duygular çökse, derinlerdeki küçük çocuğu olduğu yerden çıkartıp ışığından faydalanmanız gerektiğidir. Her ne kadar kendinizi savunmasız ve güçsüz gibi hissetmiş olsanız da aslında ışığınız size olduğunuzdan daha fazla güçle geri gelecek ve sizi daha da parlatacaktır.