O AN...
Yaşadıkça tecrübe, yazdıkça anı oluveren aslında ne kadar çok “O AN” var kısacık hayatımızda…

Aslında ne kadar çok “O AN” var kısacık hayatımızda…

Yaşadıkça tecrübe, yazdıkça anı oluverirler. Düşünürüm kendi çocukluğum ve çocuğum ile yaşadıklarımı, ne kadar zamansız zaman içinde olduğumuzun kanıtı gibi..

Çocukluğum o kadar uzaklarda bir masal gibi gelir geçer ki bazen hafızamda o kadar “O AN” lar varken aslında akılda kalan bir elin parmakları kadardır. Ancak anlatmaya başladıkça daha derinlere, daha ince ayrıntılara ulaşabilirsin. Ve tekrar “O AN” ların içinde oluverirsin. Ne kadar değerli zamanlarmış dersin bazı anlar için, bazılarını hatırlamak dahi istemezken.

Sizinle paylaşmak istediğim “O AN”lar.. Hatırımızda hep ne günlerdi dediğimiz o anlar…

Tamda okullar yeni açılmışken kızımın okul hayatının ilk gününü ( kendi ilk günümden hafızamda kalan; çok ağlayarak, yalnız kalacağımdan korkarak ve tanımadığım koca bir dünya ile tek kalışımdı. Babamın elimi, bırakışı ile gözyaşlarımın sel oluşu, içime attığım çığlıklar ile karışmıştı. (Ne acı insanın içinde kopan fırtınalardan, çabalardan ve zaferlerden anlayamaması en yakının bile…) Bir de öğretmenimin “niye ağlıyorsun burada kimseyi dövmüyoruz” sesi kulaklarımda tek kalan o unutulmaz günden... Hepsi bu!

Kim bilir daha ne büyük korkular ve fırtınalar vardı o küçük kızın yüreğinde, ama sadece hatırda kalan bu anlar olmuş. Belki bu yüzdendir çocuklarımın okul hayatlarında hep yanında olmak için çabalayışım, tanımadıkları bir dünyaya bırakırken onları, her zaman yanlarında olduğumu ve güvende hissetmelerini sağlamak isteyişim. Küçücük ellerini bir başka ele teslim etmeden önce tüm korkularını yok etmek için çabalayışım bu yüzdendir…

Kızımın okulun ilk gününde, tabi tüm gün okul dışında ve hatta sınıfının dış camlarında durmuş ve hep onu izlemiştim. Alıştığını ve ağlamadan sınıfa girişini gördüğümdeki duygu tam da “O AN” dı…  Sürekli onu izledim, o küçücük bebeğim büyüyüvermişti bir anda. Sorumluluklarını almış daha önce sanki programlanmış gibi sınıfına girmiş ve arkadaşları ile tanışmaya başlamıştı. Hiç de ağlamamıştı! Suratını da hiç düşürmedi. Sonra yemeğe gittiler, tabi ben yine orada dışarıdaki camda onu sadece onu izliyordum. Hep onun beni arayıp cama bakacağını beklediğimi hatırlıyorum…



 Baktı! sadece bir kere bana baktı. O bakış bana neler anlattı neler… Sanki oradaki sakinliği ve alışmış lığı koca bir nefes alırsın da tutarsın içinde, onu dışarıya verdiğin andaki rahatlama gibi baktı bana. Sanki o anda nefes almak istemiş gibiydi bakışı. Ve aradığı gücü bulmuş gibi…

O camda oluşumu, oradaki varlığımı hissetmek bile ona o güveni vermişti. Sıkıştığı anlarda her zaman yanında olacağımı biliyordu. İnsan hayatında kaç kere cama aynı arayışla bakar ve bekler?  Bu soruyu düşündüm bende... Ve her baktığında hangi duygu ile bakar? Her yaşta farklı mıdır oradaki güven duygusu arayışı? yoksa hep aynı duygu gelir geçer mi?

Her yaşta o cama bakılır ve beklenir. Beklenen; güven ve sevginin dışa vurmuş, etle kemikleşmiş canlı halidir. Hayatın zorlukları karşısında yine “O AN” ları yaşamak için bakılır o cama. Bekleyiş anne, baba, arkadaş, kardeş, eş, sevgili ve çocuklarının yoludur.  Beklenen onların güven veren sevgisi ve sıcacık saran kollarıdır. Bazı sevgiler öyle huzur ve güven doludur ki her zaman yanında olduğunu bildiğin için cama bakmayı bile unutursun… Çünkü her an yüreğindedir.





Ctrl
Enter
Hatalı bir Yazımı gördünüz?
yazıyı seçip Ctrl+Enter basarak yönetime bildirin.

Yorumlar

Yorum yaparak sizde etkileşime katılın.
Rue
Rue
14 Eylül 2022 02:44
Beğendin mi? Evet 2 Hayır 0

Cama bakmayı her istediğinde seni sevenleri orada görmen dileğiyle …

Jüri Türkiye » Makaleler » O AN...